13.10.20

iki aklıevvel (gerçek bir hikaye)

 

Yazın en sıcak günlerinden biriydi. Koştura koştura çalıştığım sırada; başlıkta adı geçen aklıevvel arkadaş ev almak üzere işyerinden çıktı.

Başlıkta adı geçen diğer aklıevvel de ben oluyorum. Her seferinde uzun uzun yazmamak için; yazının bundan sonraki kısmında, aklıevvel arkadaşım “a1” ben ise “a2” olarak karşınızda olacağız.

A1’in gidişinden 10-15 dk kadar sonra bir telefon geldi kendisinden “bankadan parayı çektim, tapu randevusu ortada yok, kendine emlakçı diyen adam ve evi satacak olan adam parayı istiyorlar ne yapmalıyım” şeklinde bir şeyler mırıldanıyordu, yani bize diyordu ki “arkadaşlar dolandırılmak üzereyim, parayı verip kurtulayım mı?”. Tabii a2 durur mu, hemen yapıştırdı cevabı “öyle saçma şey mi olur, dursun bir şey yapmasın”.

Aslında işyerinden başka bir arkadaş gidecekti yardımına ama o sırada ne yaşandıysa kendimi a1’in yanına giderken buldum. Çünkü ben aşırı bir süper kahraman olduğum için %50 ihtimalle dolandırıcı olan ve birisi emlakçı diğeri de ev sahibi takma isimlerini kullanan o suç makinelerinin elinden arkadaşımı ve parasını kurtarıp günü huzurla tamamlayacaktım.

O arada sıcağın da etkisiyle nasıl oldu bilemiyorum ama; iki adam önde, iki aklıevvel arkada olmak suretiyle kendimi bir arabanın içinde nereye, neden gittiğimizi anlamadığm bir şekilde buldum. A1’e baktım soran gözlerle, tüm yürekler bir olmuş merak ediyordu “what the f.ck”!!!

A2’nin süper kahramanlığından eser kalmamış adeta kriptonite maruz kalmıştı.

Maceranın bundan sonraki kısmında geçen iki aklıevvel konuşmaları; telefonları aracılığıyla yazılı olarak devam ediyordu.  

A2: kaçırılıyor olabilir miyiz?

A1: tecavüze uğrayacaksam yalnız olmasın dedim.

A2: sürekli ıssıza gidiyoruz.

Evet sürekli ıssıza gidiyorduk (galiba bornovaya doğru gibiydi), bilmediğim her yer ıssızdır benim için, oradan evime hangi yoldan gidilir bilmiyorsam aşırı ıssızdır. Ve bütün bunlar yaşanırken beni en çok ürküten şey yanımda kimliğimin olmamasıydı.

A1’e usulca; yanımda cüzdan kimlik yok, dedim. “olsun” dedi bana yanındaki para dolu çantayı göstererek, bende para var. Dedim “o adamların parası bizi öldürmemeleri için rüşvet olarak vereceğiz”, işallah adamlar hem öldürüp hem de parayı almayı akıl edecek kadar kafası çalışan şahıslar değildir. Ama benim derdim kimliğimdi, kimliksiz ölmek istemiyordum niyeyse, bir de hava çok sıcaktı keşke bir şişe suyumuz olsaydı. Bu mantıklı düşünceler arasında aklıma bir fikir geldi ve aslında oraya benim yerime gitmesi gereken arkadaşa hareketli konum attım. Asla görmedi, bu hikayenin sonuna kadar heyecanla beklediğim o görüldü mavisi hiç belirmedi.

A1 ve a2 kaçırılıp bir inşaat temeline gömülebilirler ve bunun için üzerine bir de para ödeyebilirlerdi, çünkü aşırı akıllı oldukları için tüm nakit para da yanlarındaydı. Ben o sırada işallah sadece birer böbreğimizi alırlar, üstünü de nakitle tamamlarlar diye içimden geçiriyordum ama nafile arabanın istikameti; mis gibi yapılmış binalardan, yapım aşamasındaki binalara doğru değişiyordu. A1 ile kedi yavrusu gibi birbirimize sokulduk ve mırıldandık; sıçtık!!!

Kader dedim içimden, halbuki havanın 40 derece sıcağında maske takarak coronadan korunuyordum, bana başka bir şey olmaması gerekiyordu, hesaplarım arasında bilinmeze giden bir arabanın içinde oturmak yoktu, aynı şey a1 için de geçerliydi, üstelik onun bir de çocuğu vardı. Film şeridi geçmedi gözlerimin önünden, yaşama tutunmalıydık ama nasıl. Acaba “bizde corona var üstünüze öksürürüz” diye tehdit etmeli miydik, yoksa bu işleri daha da çıkmaz bir yola sokar mıydı? Daha önce filmlerde izlediğim yavaşlayan arabanın kapısını açıp dışarı atlama taktiği işe yarar mıydı? Ama şimdiye kadar yaşadığım hayat boyunca başıma gelen görünmez kazaları hesaba kattığımda benim için %100 ölümle sonuçlanacak bir davranış olurdu bu.

Kafam zehir gibi çalışıyordu ardı ardına yüzlerce plan yaptım kafamdan ama bir türlü “işte bu, hadi a1 atla” diyebileceğim planı bulamamıştım. Gözlerinin fıldır fıldır dönmesinden anladığım kadarıyla a1 de boş durmuyor kafasının içinde plan üzerine plan yapıyordu.

Derken araba normal bir iş hanının normal bir otoparkında durdu, bizler normal normal arabadan inip insanların olduğu binaya girdik. Ne olduğunu anlamıştım, evren halimize acımış ve %50 şansını adamların düzgün insanlar olması yönünde kullanmıştı, çünkü bize kalsa kendimizi bu salaklıkla koruyamayacağımızı, başımıza bir iş gelse  ‘yüzüne far sıkılmış tavşan gibi’ kalacağımızı anlamıştı, bu sefer de yırtmıştık, yaşasındı.

İki aklıevvel çok sevindi ve gündelik yaşamlarına, coronadan korunarak, devam ettiler. Çok mutluydular, böbrekleri yerlerinde duruyordu. Çok şanslıydılar çünkü hayatta çok az insan hiçbir hastalıkları olmadığı halde böbrekleri yerinde diye sevinirdi. Allah sevdiği kuluna böbreklerini önce kaybettirip sonra buldurmuştu.

Kısa ama etkili bir maceraydı, aslında hiçbir şey olmamış ve olmayacaktı da, fakat iki aklıevvelin canı sıkılmış olacak ki kendi kafalarında; aksiyon, macera, komedi ve gizem tadında delüzyonlar yaşadılar.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder